top of page
Yazarın fotoğrafıAv. Ferhan Yıldızlı

Veri Gizliliği Ekseninde Rekabet Hukukunun Rolü



Giriş

Dijital piyasalarda baskın rol üstlenen Google ve Facebook gibi aktörlerin de iş modeli olarak benimsedikleri zero price politikası, gerçekte, tüketiciye karşılığında bedel talep edilmeyen hizmetler verilmesini değil, bedel olarak tüketicilerin verilerinin talep edildiği ve bu verilerin kullanılarak, bu platformların kullanıcılarının tercihlerini hedef alan reklamlar yapılması yoluyla bu reklamlar üzerinden teşebbüslerin gelir elde ettikleri bir iş modelini tanımlar. Diğer bir deyişle, kullanıcılardan toplanan veriler reklamlar yoluyla parasal değere dönüştürülerek bu hizmetlerin finanse edilmesi sağlanmaktadır. Bu anlamda ücret karşılığı değil kişisel veriler üzerinden döndürülen bu piyasada kişisel verilerin korunma boyutu ve gizliliği artıran teknolojilerin, hizmetlerin nitelikliliğinin belirlenmesi hususunda rekabete tabi olduğu, Whatsapp-Facebook ve Microsoft-Linkedin birleşmelerine ilişkin davalarla ilgili olarak, Avrupa Komisyonu tarafından da kabul edilmiştir.


Bu anlamda dijital piyasalarda faaliyet gösterecek aktörlerin kullanıcılarının kişisel verilerinin güvenliği için rekabet etmesi büyük önem arz eder. Buna rağmen uygulamada da görüleceği üzere veri güvenliği, sunulan hizmetlerin nitelikliliğine kıyasla ikinci planda tutulmaktadır. Bu anlamda arama motorlarının en alakalı sonuçları hızlı biçimde veya sosyal ağların daha geniş bir network sunma hususunda verdikleri yarış karşısında, kullanıcı verilerinin korunması, üzerinde rekabet etmeye değersiz görülen, bedelsiz bir parametre olma konumuna düşmüştür. Bu anlamda teknoloji şirketlerinin piyasada gerçekleştirdikleri yoğunlaşma karşısında kullanıcılardan toplanan verilerin gizliliğinin nasıl etkileneceği ciddi endişe uyandırmaktadır.


Veri Gizliliği Ekseninde Rekabet

Rekabet hukukuna ilişkin ihlallerin büyük bir kısmı piyasa gücünü elinde bulunduran teşebbüslerin rekabeti sınırlayıcı davranışları sebebiyle meydana gelmektedir. Avrupa Birliği rekabet hukuku uygulamalarında piyasa gücü, bir firmanın kârlı bir şekilde fiyat artışları yapabilme, üretimdeki çıktı miktarını azaltabilme ve inovasyona engel olabilme yetenekleri şeklinde algılanır. Para merkezci klasik iktisat uygulamalarına göre piyasa gücünün tespitine ilişkin kabul gören birtakım yöntemler halen geçerliliğini koruyor olsa da; iletişim teknolojilerinin önü alınamaz gelişimi sonucunda oluşan ve en baskın aktörlerinin çalışma modelinin tüketicilere birtakım ‘para karşılığı olmayan’ hizmetler sunmak ve karşılığında çeşitli kazançlar elde etmek olduğu dijital piyasalarda söz konusu piyasa gücünün bu teorilerin olduğu gibi uygulanmasıyla belirlenemeyeceği ortadadır. Bu anlamda rekabet otoriteleri nezdinde dijital piyasa gücünü temsil eden hususların gözden geçirilmesi gerekmektedir. Dijital piyasaların kişisel veriler karşılığında ‘ücretsiz’ hizmet sunma doğrultusundaki evrimi ve yukarıdaki açıklamalar ışığında, piyasa gücünün tanımı, firmaların veri gizliliğini ikinci plana atabilme kabiliyetlerini de içermelidir. Nitekim Shazam’ın Apple tarafından satın alınması işlemi, o dönemde söz konusu devralmanın ciro eşiklerini aşmıyor olması sebebiyle rekabet otoritelerinin filtrelerine takılmamış olsa dahi Shazam tarafından sahip olunan ve işlenen kullanıcı verisinin gerçekte ekonomik karşılığı çok daha fazla olabilecek olduğu açıktır.


Bu doğrultuda, dijital piyasaların her bir boyutu için piyasa gücünü belirlemede toplam aktif kullanıcı sayısı veya platformda harcanan toplam süre gibi çeşitli özgün ölçütlerden faydalanılabilir. Harcanan zaman ölçütü, harcanan zamanla birlikte üretilen veri miktarının da artma eğilimi sebebiyle daha gerçekçi sonuçlar verebilir. Ayrıca, bir tüketicinin, gizliliğe daha çok önem veren X firması ve daha az önem veren Y firmasının hizmetleri arasında rasyonel olarak gizliliğe daha çok önem veren firmayı seçmesi kendisinden beklenecek olan davranış olsa da, gizliliğe daha az önem veren Y firmasının sunduğu platformun daha geniş bir networkü bünyesinde barındırması sebebiyle daha çok kullanıcıyı çekmesi, diğer bir deyişle ‘çoğunluğun azınlık üzerindeki tiranlığı’, Y firmasının kullanıcılar üzerinde sahip olduğu orantısız piyasa gücünün bir yansımasıdır. Ayrıca, uygulamada harcanan zamanın neden olduğu lock-in etkisi, kullanıcıların platformu kolaylıkla terk edememeleri ve platformun sahibi olan aktörlerin de bu durumun istismarına devam etmelerine sebebiyet verir. Yine de rekabet otoriteleri veri gizliliği meselesiyle ilintili birtakım başka ölçütleri de piyasa gücünü değerlendirmede hesaba katmalıdırlar.


Zero Price Politikaları

Rekabetçi baskıların, aktörlerin fiyatlandırma politikalarını etkilediği piyasalarda rekabetin artması veri güvenliği ve gizliliğine verilen önemin artışını da beraberinde getirecektir. Bu savı destekleyen çeşitli araştırmalar da gündeme gelmiştir. Buna göre Google Play Store’da yer alan uygulamaların kullanıcılarından talep ettiği izinlerin sayısı ve niteliğinin, bu uygulamaların pazar paylarıyla orantılı olarak artma eğiliminde olduğu görülmüştür. Bu anlamda daha büyük pazar payına sahip olan uygulamalar, daha çok kişisel veri toplama eğilimindedirler. Yine benzer çalışmalarda, güçlü bir rakibi bulunmayan ve pazar payı büyük olan web sitelerinin daha çok kişisel veri topladığı ve tesadüf budur ki bu web sitelerinin hemen hemen hepsinin sunduğu ürün ve hizmetler için ‘bedel’ beklemediği saptanmıştır. Bu anlamda rekabetin az olduğu piyasalarda tüketicilerin, gizliliğe ilişkin seçenekleri kısıtlıdır ve rıza konsepti pratikte işlevsiz kalmaktadır. Sonuç olarak işlevsellik parametresi temelinde yapılacak rekabette, kişisel verilerin gizliliğine ilişkin hususlar göz ardı edilecektir (örn. sosyal ağların geliştirilen her yeni özellik üzerinden ek izinler istemesi ve kullanıcıların kişisel verilerine ilişkin çıkarımsal veya doğrudan veri toplama faaliyetinde bulunması).


Her ne kadar iyi işleyen bir rekabet ortamında daha çok veri toplamanın işlevselliğin kaçınılmaz sonucu olmadığı saptanmış olsa bile, bu hususta tüketicilerin yüzleştiği alternatifsizlik, onları öğrenilmiş çaresizliğe itmekte, daha iyi hizmet sunumunun ancak daha çok kişisel verinin paylaşılmasıyla mümkün olacağına inandırmaktadır. Yapısal olarak piyasadaki baskın gücün büyük teknoloji şirketlerinin elinde olması, veri gizliliği ile ilgili hususların kâr güdüsüne kurban edilmesi ve dolayısıyla aşırıya kaçan düzeyde veri toplamayla sonuçlanmaktadır. Bu aktörlerle dikey ilişkide bulunan web sitesi sahipleri ve uygulama geliştiricileri de reklamlar üzerinden ticari kazanç elde etme konusunda bu aktörlerle benzer motivasyonları paylaşmalarından mütevellit bu piyasalarda veri gizliliğini koruma parametresinde yapılacak herhangi bir rekabet hamlesi geniş ölçüde muhalefetle karşılaşmaktadır. Aynı zamanda bu aktörler söz konusu ekonomik katmana girmek için kullanılan anahtarları da ellerinde bulundurarak adeta bir “gate-keeper” konumunda olduklarından, veri gizliliğinin korunması hususunda rekabete girişen her yeni teşebbüsü satın almaya ya da piyasa dışında kalmaya zorlamaktadırlar. Bunun en son örneğini ise Trump taraftarlarının Capitol baskını sonrasında Twitter ve Google’ın takındığı tutum ile gördük. ABD’nin seçilmiş başkanı Joe Biden için Capitol’de gerçekleştirilen oylama sırasında Trump taraftarlarının binayı basarak 4 kişinin ölümüne sebep olması ve baskın sonrasında Donald Trump’ın baskını gerçekleştiren kitleyi kışkırtıcı şeklinde değerlendirilen mitingleri ve birtakım tweetleri sebebiyle hala görevde olan bir ABD başkanının hesabı Twitter’dan kalıcı olarak kaldırılmıştır. Buna tepki gösteren Trump taraftarlarının Twitter’ı terk ederek akın ettikleri Parler uygulaması ise kısa süre içerisinde Google ve Apple uygulama mağazalarından kaldırılmış, uygulamaya Amazon tarafından sağlanan bulut bilişim hizmeti aniden kesilerek kullanıcıların uygulamaya erişimleri fiilen engellenmiştir.


Tüm bunlara rağmen çeşitli sebeplerle veri toplama konusunda aşırıya kaçan ve tıpkı Trump ile Twitter, Google, Apple ve Amazon arasında gerçekleşen bu olaylarda açıkça görüleceği gibi, devletlerin dahi kullanmaktan imtina ettiği yetkileri fiilen kullanmakta olan büyük teknoloji şirketleri, tüketiciler tarafından artarak tercih edilmeye devam etmektedirler. Bunun sebebi, tüketicilerin bir kısmının kişisel verilerinin gizliliklerini umursamaması ve diğer bir kısmının ise içinde bulundukları öğrenilmiş çaresizliği sebebiyle büyük teknoloji şirketlerinin aşırı veri toplamaya devam edip bu konuda şeffaf olmamalarının yarattığı işlevsizlik dengesidir (dysfunctional equilibrum). Buna göre, tüketiciler alternatifsizlik ya da bu platformlarda geçirdikleri zaman sebebiyle oluşan veri birikimi ile networklerinin bu platformlar üzere kurulu olması gibi sebeplerle tepkisiz kalmaya devam ettikçe piyasa gücünü elinde bulunduran aktörler daha çok veri toplamaya ve şeffaf davranmamaya devam edeceklerdir. Bu anlamda, kullanıcılar gizlilik politikasına ilişkin aydınlatıcı metinleri daha dikkatli okumaya teşvik edilmedikçe, verilerin zoraki rıza ile ticarileştirilmesi üzerinden gelir elde eden şirketler bu metinleri göstermelik olarak yapmaya ve yapımında anlaşılması güç ve yoruma açık ifadeler kullanmayı sürdüreceklerdir.


Facebook Soruşturmaları

Yukarıda anlatılan tüm bu sebeplerle bu rekabetçi dengenin kırılması, yeni küçük teşebbüsler tarafından değil, ancak bu denge üzerine iş modeli kurulu olan büyük ve baskın aktörlerin harekete geçmesiyle mümkün olabilecektir. Nitekim, kurulduğunda veri gizliliği dostu bir uygulama olan Whatsapp’ın kısa süre sonra Facebook tarafından devralınması da, bu güçlü aktörlerin kendi iş modellerine rakip çıkabilecek teşebbüsleri, finansal güç kullanarak saf dışı bırakma çabalarının apaçık bir yansımasıdır. Son günlerde şahit olduğumuz üzere Whatsapp’ın, kendi kullanıcılarına, yeni gizlilik politikalarını geri dönüşü olmayacak şekilde kabul etmek veya uygulamayı terk etmek dışında bir seçenek bırakmaması da teknoloji şirketlerinin kontrolsüzce büyümelerine izin verildiğinde tüketicinin bu şirketlerin yırtıcı politikaları karşısında ne kadar çaresiz kalacağının bir örneğidir. Bu husustaki endişeler en son henüz geçtiğimiz ay ABD’de başlayan bir dizi soruşturma ile tekrar gündeme geldi. Yıllar önce otoriteler tarafından izin alınarak gerçekleştirilen Facebook-Instagram ve Facebook-Whatsapp devralmaları sonucunda pazarda artan yoğunlaşma, Facebook veri politikalarının ulusal güvenliğe ciddi bir tehdit oluşturur boyuta gelmesi ve devralma öncesi Instagram ile entegre olan uygulamaların Facebook tarafından tehdit olarak görülüp ya satın alınması ya da pazardan silinmesi ve benzer şekilde birçok küçük şirketin de geçtiğimiz yıllarda henüz çok erken aşamalarda aynı kaderi paylaşması, Facebook’un tartışmalı politikalarının tekrar mercek altına alınması ile sonuçlandı. ABD Federal Ticaret Komisyonu ve 46 eyaletin başsavcısı tarafından Facebook’un pazarda uyguladığı bu yırtıcı politikalara karşı başlatılan soruşturmada Facebook’u Whatsapp ve Instagram’ı satmaya zorlanma yaptırımı gündeme geldi. Henüz soruşturma devam ederken, Facebook’un 1911 yılında Sherman Yasası uyarınca 34 ayrı şirkete bölünen Standard Oil Company ile benzer bir kaderi paylaşıp paylaşmayacağı ilerleyen süreçte belli olacak olsa da büyük teknoloji şirketlerinin rekabete aykırı politikaları uzunca süre otoritelerin gündemini meşgul etmeye devam edecek.


Sonuç

Sonuç olarak teknolojinin geldiği noktada bizlere ücretsiz adı altında sunulan birçok çevrimiçi hizmet, gerçekte kişisel verilerimizin hedef reklamlar yoluyla ticarileştirilmesi sayesinde finanse edilmektedir. Piyasa gücünü elinde bulunduran büyük teknoloji şirketlerinin, ‘ücretsiz’ hizmet illüzyonundan faydalanarak müşterilerini yanıltması, gizlilik politikaları ve kullanıcılardan toplanan verilerin ne için ve nasıl kullanıldığı konusunda şeffaf olmamaları, kullanıcıları öğrenilmiş çaresizliğe itmeleri ve network ile lock-in etkileri sebebiyle sahip oldukları bu pazar gücünü kötüye kullanmaları ve bunlar sonucu ele geçirdikleri piyasa gücünün onlara sağladığı çeşitli araçlarla veri gizliliğini artırmak amacıyla rekabeti kızıştırabilecek ve bu aktörlerin iş modeline negatif etki edebilecek yeni aktörleri piyasa dışına itmeyi ya da bünyelerine katarak büyümelerini engellemeleri, bu alanda arzu edilen rekabetin önündeki en büyük engeldir. Bu önlenemez gidişatın, her geçen gün kişisel verilerin gizliliğini daha da tehdit edecek boyutlara ulaşmasının önüne set çekmekte en büyük rol rekabet otoritelerine düşmektedir. Rekabet otoriteleri, firmaların piyasa gücünü değerlendirirken veri gizliliğinin korunması hususunda rekabeti engelleyen faktörleri de hesaba katmalı, tüketicilerin veya diğer rakiplerin, büyük aktörlerin veri gizliliğini ihlal eden pratiklerini görüyor olmalarına rağmen bu firmaları cezalandıramamasının ardında yatan etmenlere de mercek tutmalı, bu piyasalarda rekabeti artıracak tedbirler uygulamalıdır.


KAYNAKÇA

[1] https://oxfordjournals.altmetric.com/details/51821418

[2] https://edition.cnn.com/2020/12/11/tech/facebook-antitrust-lawsuit-what-to-know/index.html [3] https://www.ftc.gov/news-events/press-releases/2020/12/ftc-sues-facebook-illegal-monopolization



YAZAR

Av. Ferhan Yıldızlı

Av. Gizem Uzunoğlu

Stj. Mert Dilmen

Comments


bottom of page